Wednesday, May 31, 2006

TOZ BUZ / Özge Işık


Resmen toz olmuştu. Hayatımdan. Aniden. Geldiği gibi beklenmedik bir anda ve çabuk. Hayatımın da aynen o günkü hava gibi olduğu bir anda. Bulutsuz, berrak ve az rüzgarlı.

Kayalıklardaydık. Sanırım oraya denize girmek için gitmiştik. O. birden ayağa kalktı ve elini bana doğru uzattı. Artık sorgulamak istemiyordum. Soru sormadım. Tek kelime etmedim ve tuttum elini. Uçurumun kenarına doğru yürüdük. Kafasından neler geçiyordu acaba? Belki O. da benim kafamdan neler geçtiğini geçirmeye çalışıyordu kafasından. Aniden durdu ve “Hadi” dedi. “Hadi, atlayalım.” Hayır, dedim içimden. O kadar yüksekten atlamamızı istiyor olamaz. Ben sakin sakin aşağıya inip gireceğiz sanmıştım denize. Ama O. gayet ciddiydi. Çakılırız, dedim. Beton etkisi yapar, dedim. Korkuyorum, dedim. Fayda etmedi. Korkma ben varım yanında, diyordu. Ne fark ederdi, gene de korkuyordum işte. Titremeye başlamıştım. Soğuktan mı, korkudan mı, yoksa elimi tutuyor oluşundan mı? Bilmiyordum. Peki, dedim. Sadece bir seferlik peki. Elini daha sıkı tutuyordum artık. Korkudan terlemişti elim. O. da fark etmiş miydi bunu? Kafasını çevirip “Hadi” der gibi bana baktı. İleriye doğru büyük bir adım attık. Olmuştu, artık havadaydık. Biliyorum sadece birkaç saniyeydi. Ama bana saatlerce sürmüş gibi geldi. Uçuyordum. Özgürdüm. Kimse o anda bana karışamazdı. Havada beni durdurup “Bir şey sorabilir miyim” diyemezdi. Havada trafik yoktu. Önümden reklamlar geçmiyordu. Çalar saatim çalmıyordu. İş yoktu. Görevlerim, sorumluluklarım, insanlarım, hiçbiri yoktu. Sadece O., ben ve rüzgar… Sonra buz gibi suyun bizi kendimize getirişi… Bir eylemin aynı anda hem bu kadar heyecanlı hem de bu kadar huzurlu olabileceğini tahmin edemezdim.

Zorlu bir tırmanıştan sonra yukarıya vardık. Bu sefer ben hadi, dedim. “Hadi atlayalım.” Tekrar bıraktık kendimizi boşluğa. Yine hızlı hızlı atıyordu kalbim. Yine özgürdüm. Nedense bu sefer daha kısa sürmüştü. Yetmemişti. Ezberlediğim yoldan hızlı hızlı tekrar yukarıya çıktık. Tekrar atladık. Sonra tekrar, tekrar ve tekrar… Artık yüzüme “Yine mi” der gibi bakıyordu. Ben hep “Hadi,” diyordum. Ben ne kadar şevke geliyorsam o da o kadar heyecanını yitiriyor gibiydi. Başlarda sadece suratını ekşitiyordu. Sonraları bu ifade de silindi yüzünden. Yorgun, bezgin bir hali vardı. İyice ruhsuzlaşmıştı. Sonunda dayanamadı ve artık atlamasak, dedi. Vazgeçsek? Olmaz, dedim. Devam etmeliyiz. Bizimle gelen D. de beni uyardı. Yeter, dedi. Bunun bir sonu olmalı. Hayır, dedim. Neden vazgeçmeliyim? Ölmedikçe özgürlüğün neden bir sonu olsun ki? Her zamanki gibi sımsıkı tuttum elini. Elleri terleyen artık O.’ydu. Yüzüme yalvarır bir ifadeyle baktı son bir kez. Belki vazgeçerim diye. Vücudu artık eskisi kadar hafif değildi. Kolundan çekerken büyük, ağır bir bavulla atlıyormuşum gibi hissettim kendimi denize. Sonra da bavul beni aşağıya çekmeye başladı. Artık tamamen farkındaydım sadece birkaç saniye sürdüğünün. Tekrar suya battık, battık, battık… Suyun içinde elimi bıraktığını hatırlıyorum. Ve yavaş yavaş yüzeye çıktığımı… Uzun süre bekledim. Ama O. çıkmadı. Denize daldım ve aradım. Daldım çıktım, daldım aradım. Bir türlü yoktu. Artık üşüyordum. Üşüyordum ve korkuyordum. Ne olmuştu ona? Boğulmuş muydu? Peki ya o zaman vücudu neden yüzeye çıkmamıştı? Bilmiyordum. İlk olarak peki ya şimdi ne yapacağım, dedim. Tek başıma atlayamazdım ya…

Elimden hiçbir şey gelmezdi. Yukarıya çıktım. D. dik dik bana bakıyordu. Böyle olacağını biliyordum der gibiydi. Bak şu haline, nasıl da sersemlemişsin, dedi. Ben ne diye seninle atlamadım sanıyorsun? Garip. D. O.’nu hiç hatırlamıyordu. Uçurumdan yalnız atladığımı sanıyordu. Toz buz olmuş bir halin var, dedi. Toz buz değil o, tuz buz, dedim ukala ukala. Ama O. toz oldu, dedim. Hayatımdan. Aniden. Geldiği gibi beklenmedik bir anda ve çabuk… Artık atlayamayacağımız için üzgün müyüm? Yoksa toz olmasından memnun muyum? Bilmiyorum. Hala bilmiyorum.
Özge Işık, 2006

Monday, May 15, 2006

Sunday, May 14, 2006